Jump to main content
IndustriALL logotype
Article placeholder image

4. ICEM Dünya Kongresi - ICEM Genel Sekreteri Manfred Warda'nın Konuşması

23 November, 2007

2003'teki son kongremizden bu yana geçen dönemdeki faaliyetlerimizi kapsayan ayrıntılı raporlar, Tüzük uyarınca, Eylül başlarında sizlere gönderildi. Bu raporlardaki bazı önemli konuları vurgulamanın ötesinde, ICEM'in faaliyetlerinin yarattığı etkiler üzerinde düşünmenin ve gelecekteki politikamıza yönelik bazı sonuçlar çıkarmanın daha gerekli olduğu kanısındayım.

Görevimin ICEM'in geçen dönem yaptıkları konusunda rapor vermek olduğunu biliyorum, ama hepimizin ileriye bakmasını daha gerekli görüyorum. Geçmişte pek iyi yapamadığımız şeyleri gelecekte daha iyi yapmalıyız. İyi yaptıklarımızın ise daha da iyisini yapabiliriz.

Hepinizin bildiği gibi, Ekim 2006'da Genel Sekreter Vekili seçildim ve bu yılın Ocak başında göreve başladım. Senzeni Zokwana ise John Maitland görevinden ayrılmaya karar verdiğinde, 2005'te Başkan Vekili seçildi.

Her iki selefimizin örgüt içi yeniden yapılanma konusunda kendi aralarında bile anlaşmazlıklara yol açan çok zor kararlarla karşı karşıya kaldığını söylemek doğru olacaktır.

Ne var ki hem Fred Higgs'in hem John Maitland'ın ICEM için doğru olduğuna inandıkları ilkeler doğrultusunda davrandıklarını söylemek de hakbilirlik olacaktır. Her ikisi de ICEM'in ve üye örgütlerin temsil ettiği tüm işçilerin çıkarlarına son derece bağlıydılar.

Geçenlerde Fred Higgs'le görüştüm ve iyi olduğunu büyük bir memnuniyetle sizlere iletmek isterim. Yine bu yıl görüştüğüm John Maitland da iyi ve afiyette. Avustralya İnşaat Orman Maden ve Enerji İşçileri Sendikası CFMEU'nun Maden ve Enerji Seksiyonu Genel Sekreteri Peter Murray da -ki o da bu Kongre'de aramızda- bunu teyit etti. Peter'in burada bulunuşu ise -sevgili Peter, izninle vurgulamak istiyorum- sendikasının hâlâ kendini ICEM'e bağlı hissettiğini gösteriyor.

John Maitland ve Fred Higgs ICEM'in gelişmesine ve başarısına katkılarından dolayı gurur duyabilirler. Her ikisine de Kongre'den şükranlarımızı ve iyi dileklerimizi göndermemizi öneriyorum.

ICEM'e genel sekreter seçilmek hem onur hem alçakgönüllülük hissetmeme yol açıyor. Onur duymamın nedeni sendikal örgütümüzün tarihsel mirası, alçakgönüllülük hissetmemin nedeni ise bize yönelik beklentilerin yüksekliği.

Aslında, yakın zamana kadar yaptığım gibi, ICEM'le ilgili gelişmeleri yakından izlemek ile üye örgütlerin beklentilerini ve ihtiyaçlarını gereğince karşılamak üzere sorumluluk üstlenmek arasında muazzam bir fark olduğunu hemen fark ettim. Bunun büyük bir kişisel sorumluluk olduğu tartışma götürmez. Ama diyebilirim ki bugün buradayım ve şimdiye kadar ne yaptıysam büyük bir keyifle yaptım.

Bunun nedeni sizlerden aldığım büyük destektir. Bunun için hepinize çok teşekkür ediyorum. Bu vesileyle Brüksel'deki genel merkez kadrolarına teşekkür ederim. Örgütün geleceğiyle ilgili kararların yaratabileceği kişisel belirsizliklerle karşı karşıya olmalarına rağmen, ICEM'in gündemi doğrultusunda bütün enerjileriyle çalıştılar.

Senzeni Zokwana'ya özel şükranlarımı sunuyorum. Onunla birlikte çalışmak özel bir ayrıcalık. Sekretaryaya ve bana verdiğin destek ve tavsiyeler, gösterdiğin anlayış için sana çok teşekkür ederim Senzeni.

Sizler kadar benim de takdirlerimi kazanan ICEM'in Başkanlar Kurulu'na, Yönetim Kurulu'na ve denetçilerine de şükranlarımı sunuyorum. Onlar denizin sertleştiği zamanlarda bile gemimizin rotasında kalmasını sağladılar. Aslında, ulaştığımız bütün başarılar kolektif çabaların sonucuydu.

Son kongremizden bu yana yaşadığımız gelişmelerden bazılarını vurgularken, önce ICFTU ile Dünya Emek Konfederasyonu'nun (WCL) birleşmesi sonucunda ITUC'un kurulmasından söz etmek yerinde olacak. Kuşkusuz, bu oluşum, uluslararası sendikal hareketin gelişiminde tarihsel bir andır. Geleneksel bölünmüşlükleri aşmak için bu kadar yoğun çaba harcayan herkesi kutluyoruz.

Ne var ki bu süreçte kurumsal ilerleme atılacak adımlardan sadece biridir. Şimdi önümüzde bir başka görev -bazılarına göre asıl zorluk- duruyor: yeni ITUC'un bütün dünyadaki işçiler ve sendikalar için çalışmasını sağlama yapısal görevi. Burada bizimle birlikte olan Guy Ryder'ın bunun farkında olduğunu biliyorum.

Sendikaları büyük bir yapı içinde bütünleştirmek, sendikaların birlikte çalışmasını sağlamak ICEM'in de önünde görev olarak duruyor. Bu kongrede, WFIW'ya üye örgütlerle etkin bir şekilde bütünleştik. Kongremiz WFIW'dan gelen yeni kardeşlerimizi bugün kucaklarken dokunaklı bir an yaşadık. Ne var ki kutlamaların ardından eylem gelmelidir.

Kuşkusuz, küreselleşme görmezden gelemeyeceğimiz zorluklar yaratıyor. Çin ve Hindistan gibi ülkelerdeki ve birçok başka ülkedeki hızlı gelişme ve büyümeye baktığımızda, önümüzdeki görevleri görmezden gelemeyiz. Bu ekonomilerdeki hızlı büyümenin toplumsal ilerlemeye yeni olanaklar yarattığı doğru olmakla birlikte, madalyonun öbür yüzüne de bakmamız gerekiyor: Üyelerimizden birçoğu iş güvencesizliğinde artışla, ücretler ve sosyal haklar üzerinde baskıyla ve birçok başka sorunla karşı karşıya.

Bu sorunlarla başa çıkmak istiyorsak, adil ve daha iyi bir dünyanın yaratılmasında bize düşen rolü oynamak istiyorsak, sendikalar olarak ve küresel sendikalar olarak konumumuzu güçlendirmeliyiz.

Her gün üyelerimize bunu başarabileceğimizi göstermeliyiz. Bütün düzeylerde, örgütsüzleri örgütlemek çalışmalarımızın baş önceliği olmalıdır. Zayıf olduğumuzda işçileri etkin bir şekilde temsil edemeyiz. Ve eğer işçileri örgütleyemiyorsak, onları koruyamayacak derecede zayıfız demektir.

Üye örgütlerimizden birçoğunun üye kaybediyor olması bir olgudur. Bunun kanıtını sadece mali raporumuzdaki ICEM üyelik aidatlarından değil, bir zamanlar çalışmalarımıza aktif olarak katılan bazı sendikaların ICEM etkinliklerinde artık görünmez oluşundan da çıkarabiliyoruz. Bu üzücüdür.

Burada mesajım açık: Bütün faaliyetlerimizde, politikalarımızın ayrılmaz bir parçası olarak, sendikal örgütlenmeyle daha fazla ilgilenmeliyiz. Üye örgütlere bu konuda destek vermeli ve bunu ICEM'in ana görevi haline getirmeliyiz.

Avrupa'nın birçok yerinde ve Japonya'da sendika üyeliğindeki düşüş, esas olarak işkollarımızda gerçekleşen yeniden yapılanma ve rasyonelleşme süreçlerinden kaynaklanıyor. Aynı zamanda, –yüzde 50 ve genellikle daha düşük düzeydeki örgütlülük oranlarıyla- sendikalar, örgütlerimize istikrar ve güç kazandırmak için, hâlâ saflarına kazanabilecekleri pek çok sayıda işçi bulunduğunu biliyorlar.

Geleneksel olarak örgütlenme düzeyi zayıf işçilerin sendikalarla buluşmasını sağlayan -sadece Avrupa ve Japonya'yla sınırlı kalmayan- başarılı girişim ve projeleri büyük bir memnuniyetle defalarca duyurduk. Daha geçenlerde, Gana Maden İşçileri Sendikası, Anglogold Ashanti'nin 600 üst düzey çalışanının sendikaya katılma kararı aldığını bildirdi.

Üyemiz olan örgütlerin beyaz yakalı işçilere, kadınlara, genç işçilere, taşeron işçilerine, küçük ve orta boy işletmelerdeki işçilere yönelik örgütlenme kampanyalarındaki başarılarını daha da fazla duyurmamız gerekiyor.

UNCTAD rakamlarına göre, halen 90 milyon kadar işçiyi doğrudan istihdam eden 80.000 dolayında çokuluslu şirket var. Bu sayıdan çok daha fazlası bağlı şirketler, taşeron ya da tedarikçi firmalar aracılığıyla dolaylı olarak çokuluslular tarafından istihdam ediliyor olsa da, sektörlerimizde çalışan işçilerin yüzde 80 kadarı küçük ve orta boy şirketlerde çalışıyor. Bu işçiler çokuluslu şirketlerde çalışan işçiler kadar ilgimizi bekliyor.

Çoğu Avrupa ülkesindeki enerji sendikalarının örgütlenme kampanyalarında işçilere ulaşmasının maliyeti ne olursa olsun, ABD, Avustralya ya da Türkiye gibi ülkelerdeki birçok örgüt açısından bu nispeten rahat bir durum sayılabilir. Üyemiz olan örgütlerin hükümet ve şirketlerin düşmanca politikalarıyla karşı karşıya kaldığı daha birçok ülke sayabilirim. Bunu hepimize yönelik büyük bir meydan okuma olarak görmeliyiz.

Şirketlerin insan haklarına, sendikal haklara ve tüm sosyal haklara saygı göstermesini sağlamak bizim görevimiz olduğu kadar, ülke yönetimlerinin bu alanda kendilerine düşen sorumlulukları göz ardı etmemelerini sağlamak da bizim elimizdedir.

Hükümetlerin küreselleşmenin yenilmez güçlerinin dayattığı neoliberal programları kontrol edemediği yolundaki iddialarını asla kabul etmemeliyiz. Dayatılan bu gündemin sendikal eylemle veya seçmenlerin gücüyle değiştirilebildiğini gösteren birçok örnek var. Yaklaşan felaketle ilgili bütün neoliberal uyarılara rağmen, ekonomilerin hâlâ hızını koruyarak yol aldığını görüyoruz. Bu sadece Avrupa'da olmuyor, belki de daha belirgin biçimde Latin Amerika'da oluyor.

Avustralyalı arkadaşlarımızın işçilerin ve ailelerinin çıkarlarını daha çok gözeten ve sendikal haklara eksiksiz saygı gösteren bir hükümet seçmek için verdikleri mücadelede başarılı olacaklarına ilişkin umudumu burada dile getirmek istiyorum.

Amerikalı meslektaşlarımızın da Başkan Bush'un gideceği günü en kısa sürede kutlamalarını diliyoruz. İşçilerin ihtiyaçlarını gözeten, Amerikan sendikalarının ve sendikacılarının haklarına saygılı yeni bir yönetimin seçilmesini sabırsızlıkla bekliyoruz.

Ne var ki umut etmekle yetinmemeli, her ülkede politik değişim için çalışmalıyız. Uluslararası sendikal hareket ve ICEM bu mücadelenin küresel arenaya taşınmasına öncülük etmelidir.

Küresel federasyonların, ITUC'un ve TUAC'ın güçlerini birleştiren yeni örgütsel yapı Küresel Sendikalar Konseyi önümüzdeki günlerde Washington'da sendikal örgütlenme ve sendikaların tanınması konusunda bir konferans düzenliyor. Bu yeni Konsey'e destek vermeli ve önemli eylemler ve anlamlı kampanyalarla, Küresel Sendikalar Konseyi'nin biçimsel bir uluslararası sendikal yapıdan ibaret kalmamasını sağlamalıyız.

ICEM olarak, bir dizi şirketle küresel düzeyde sosyal diyaloga girdik. Bu konuda örgütlenme hakkının ve işçileri kolektif olarak temsil hakkının tanınması önemli bir sorun, ama aynı zamanda önemli bir fırsattır. Bu olmazsa, sosyal diyaloga gerçek bir bağlılıktan söz edilemez. Şirketlerin faaliyette bulundukları çeşitli ülkeler arasında sendikaları tanıma konusunda ayırım gözetmelerinin kabul edilemeyeceği açıktır.

ICEM'in şirketlerle sosyal diyalog alanında geliştirdiği özel araçlar küresel çerçeve sözleşmelerdir. Bu konudaki politika önceki kongrelerimizde kararlaştırıldı ve çerçeve sözleşmelerin sektör konferanslarımızdan aldığı güçlü destek sürüyor. Geçen kongrede 6 olduğu açıklanan sözleşmelerin toplam sayısı şimdi 13'e varmış bulunuyor. Bu yıl görüşülüp Eylül'de Uluslararası Metal İşçileri Federasyonu ile birlikte imzalanan son sözleşme Belçika kimya ve metal şirketi UMICORE'la gerçekleşti.

Ne var ki bir küresel çerçeve sözleşme bağıtlamak bir şeydir, ondan en iyi şekilde yararlanmak ise başka bir şeydir. Bu sadece Brüksel'deki Genel Sekreter'in ve genel merkezin sorunu değildir, asıl önemli olan ICEM'e üye bütün örgütlerin bu girişime destek vermesidir.

Şurası kesindir ki imzacı şirketlerle uyuşmazlığa düşüp ICEM'den destek ve yardım isteyen üye örgütlerin belli sorunlarının çözümünde bu sözleşmeler bize yardımcı oldu.

Bu konuda birkaç örnek vermek isterim. Lafarge'ın Paris yönetimiyle temasa geçerek bir Amerikan sendikası ve onun bir Lafarge işletmesindeki üyeleri için bir ilk sözleşme bağıtladık. Malezya'da yüzde 30'una Norske Skog'un sahip olduğu Malaysia Newsprint adlı bir işletmeyi yürürlükteki küresel çerçeve sözleşme çerçevesinde uyuşmazlığı çözmeye razı ettik.

Şirketlerle ilgili ortak eylem ve girişimler konusunda da bazı olumlu örnekler var. Burada Fransız kimya şirketi Rhodia tepe yöneticisi ile birlikte ICEM'in Çin'e yaptığı son ziyaretten söz etmek isterim. Şirket Çin'deki fabrikalarında sendikayla birlikte çalışmayı açıkça taahhüt etti ve işyeri temsilcilerinin eğitimine her türlü olanağı sağlamayı kabul etti.

Hepimiz küresel çerçeve sözleşmeleri daha etkin hale getirmek istediğimiz için, sizlere seslenmek istiyorum: Üye örgütler olarak sizler daha aktif bir rol oynamalısınız. Örgütlü olduğunuz işyerlerinde ilgili şirketin işçilere bu sözleşmeler konusunda bilgi vermesini sağlayınız.

Ve bu sözleşmelerdeki hükümlerin her ihlalinin bize bildirilmesini sağlayınız. Bağıtlanmış sözleşmelerle ilgili olarak ne olup bittiğini izleyip denetleyemiyorsak ya da buna hazır değilsek, küresel düzeyde yeni sözleşmeler bağıtlamak için müzakere masasına oturmanın sağlayacağı yarar sınırlı olacaktır.

Sendikalar işyerlerinde temsil edilmiyorsa bu elbette mümkün değildir. Sendikanın işyerine girmesini sağlamak ICEM'in ve ona bağlı örgütlerin hedefi olmalıdır. Bunu söylerken, birçok sorunun varlığının farkındayım. Şirket yönetiminin üyemiz olan sendikaya sözleşmenin onlara uygulanmayacağını söylediği ABD'deki deneyimi biliyorum. ere told by management that the agreement does not apply to them.

Bunun içindir ki bu yılın başından beri değişik şirketlerle küresel sözleşmeler konusunda yaptığımız bütün gözden geçirme görüşmelerinde, örgütlenme hakkıyla ilgili olarak daha açık ve daha somut hükümler getirilmesinde ısrar ettik. Şirketlere bunun bizler için hayati bir konu olduğu belirtildi. Bu nedenle, lütfen hepiniz bu sözleşmeleri test ederek bize yardımcı olunuz.

Şirketin genel merkezinin bulunduğu ülkedeki sendikaların çerçeve sözleşmenin imzalanmasına kadar olan süreçteki rolü son derece önemli. Bunun için bu üyelerimize teşekkür etmek istiyorum. Sözleşmelerin uygulanmasına da öncülük etmelerini bekliyorum. İlgili üye örgütlerin tümü arasında karşılıklı anlayış ve işbirliği varsa, ancak o zaman küresel çerçeve sözleşmeler ilerici bir araç niteliği kazanır.

Bunu derken, eylemlerin ve girişimlerin planlanması sırasında üye örgütler arasında zaman zaman ortaya çıkan iletişim sorunlarına da değinmemek olmaz. Bu durum genellikle sendikaların kültürlerindeki ve tarihlerindeki farklılıklarla açıklanıyor. Bunun göz ardı edilemeyecek bir sorun olarak varlığını sürdürdüğünün farkında olmakla birlikte, son yıllarda, bu farklılıkları aşma çabasıyla, kişisel temas ve doğrudan deneyim alışverişi sayısında hayli artış olduğunu da biliyorum.

Ne var ki, geçmişe oranla hayli adım atılmış olmasına rağmen, ICEM üye örgütler arasında açık iletişimi güçlendirmeye yönelik bir forum olmalıdır. Sloganımızda vurguladığımız birlik ancak ortak stratejiler üzerinde mutabakatın sonucu olabilir. Aranızdan birçoklarının dile getirdiği şu saptamaya katılıyorum: Mutabakata varmak için, başlangıçtan itibaren açık bir tartışma gerekir ve anlaşmazlık riskinden kaçınmamalıyız.
Elbette ilgili herkesin sonunda anlaşmaya varma kararlılığı varsa, bu ancak o zaman yararlı bir uygulama olur. Son yılların örgüt içi sorunlarını aşmamıza yardımcı olan tartışmalar şahsen beni bu konuda cesaretlendiriyor.

Ortak bir anlayış oluşturmada bir başka önemli platform da şirket ağlarıdır. Bu ağlar, şirketlerin bölgesel ya da küresel ölçekte işçileri birbirinin karşısına çıkardığı durumlardan işyeri temsilcilerinin kaçınmasına yardımcı oluyor. Ayrıca, koordine girişim ve eylemlere de olanak sağlıyor.

Güney Afrika'daki BASF bölge ağı bunun bir örneğidir. BASF son dört yıldır bu ağı resmi bir kurum olarak kabul ediyor ve şirket bölgesel düzeyde düzenli sosyal diyaloga giriyor. Memnuniyetle eklemek isterim ki İspanyol enerji şirketi Repsol ve Latin Amerika'daki üye örgütlerimiz Repsol işçileri için bir bölge ağı kurmak üzereler.

Bu iki örnek eylemleri ve ortak girişimleri koordine edebildiğimiz takdirde son derece geniş olanaklara sahip olduğumuzu gösteriyor.

Burada eklemek isterim ki ICEM bu ağların işleyişine ne yazık ki mali olarak katkıda bulunamıyor. Bu konuda öncülük edip birçok ağı finanse eden özellikle Kuzey Amerika Çelik İşçileri Sendikası'na, Japonya'daki üye örgütlere ve diğer meslektaşlarımıza tekrar teşekkür etmemiz gerekiyor.

ICEM işkolu sorumluları ve bölge irtibat sorumluları bu konuda kendilerine düşeni yapmaya hazırlar. Onların bilgi ve deneyim birikimi ile sizlerin gücü ve coşkusu birleştiğinde, şirket ağları mutlaka başarıya ulaşacaktır.

Küreselleşme hemen hemen her ülkenin sınırını çokuluslu şirketlere açtı. Ve bugün çokuluslu şirketler artık, alışılmış deyimle, sadece “batı dünyası”ndan gelmiyor.

ITUC ve diğer küresel federasyonlardaki kardeşlerimizle birlikte, bu sınır ötesi şirketlerin işletmelerinin sorumluluk kavramını devreye sokmalarında ısrar etmeliyiz.

Tek yanlı ya da paternalist bir anlayışın ürünü olan şirketlerin sosyal sorumluluk kuralları, tek başına, bir çokulusluya aradığı saygınlığı sağlamayacaktır. Aynı şey, BM Küresel İlkeler Anlaşması gibi uluslararası “etik” girişimlere katılmaktan başka bir şey yapmayan şirketler için de söz konusudur.

Aynı zamanda, uluslararası standart koyan bu tür kuruluşları, sözleşmeleri ya da girişimleri, kullanma ve ıslah olanağı olup olmadığını araştırmadan, hemen eleştirip bir kenara atmamamız gerekiyor.

Bu alanda daha fazla şey yapmamız gerekebilir. Sözgelimi üye örgütlerimizi OECD'nin Çokuluslu Şirketler İçin Kurallar'ı konusunda daha iyi bilgilendirebiliriz ve onlara bunların nasıl kullanılabileceğini açıklayabiliriz. IGBCE ve DGB'nin işbirliğiyle Filipinler'de sendikalı işçilere sağlanan destek, OECD süreci aracılığıyla daha fazla şey yapma konusunda hepimiz için özendirici bir deneyim.

Bazıları ILO'yu kusurları ve bürokratik yavaşlığından ötürü eleştiriyor. Bunu bir suçlama yarışına dönüştürmek yerine, ITUC'un öncülüğünde, ILO'nun yetkili olduğu alandaki gücünün ve etkinliğinin artırılmasını ve örgüt yapıları ile işleyiş kurallarının etkinleşmesini sağlamalıyız.

Sözgelimi, madenlerde iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili 176 nolu ILO sözleşmesini kabul etmenin önemi konusunda hükümetleri ikna etmek istiyorsak, ILO mekanizmalarından yararlanmaya devam etmeliyiz.

Bütün üye örgütlerin, bazı demokratik ülkelerde bile, sosyal koruma ve sendikal haklar için mücadelede desteğe ihtiyaç duyduğu olgusundan hareketle, acımasız diktatörlerin ya da kendi halkına sahip çıkmayan yönetimlerin iktidarda olduğu ülkelerde baskı, zulüm ve hatta ölümle karşı karşıya olan kardeşlerimizi daha da iyi savunabilmek için birleşmeliyiz.

ICEM'in saldırıya maruz kalan sendikalara ya da işçilere destek sağladığı ülkelerin ve bu tür olayların listesi son derece uzun. İhtiyaç duyan arkadaşlarımıza destek vermede bize yardımcı olan üye örgütlerimiz ve ITUC burada bir kez daha içten bir teşekkürü hak ediyorlar.

Sendikacılar açısından sicili en bozuk ülkelerden biri hâlâ Kolombiya. Bu ülkede öldürülen sendikacıların sayısının son zamanlarda azalmasını başarı saymak düpedüz duyarsızlık olacaktır. ICEM'in Kolombiya'da faaliyet gösteren çokuluslularla birlikte yürüttüğü Sosyal Diyalog Projesi'yle, çok zor koşullarda çalışmak zorunda kalan sendikacılara biraz olsun umut verebiliyoruz.

Bu yıl Sintracarbón'dan arkadaşlarımızın büyük Cerrejón kömür madeni kompleksindeki başarılı sözleşme görüşmeleriyle ilgili olağanüstü haber, toplu sözleşme müzakerelerinin Kolombiya'da bile tehdit ve şiddet olmadan yapılabileceğinin mükemmel bir örneğidir. Ve Sosyal Diyalog Projemizin bu konudaki rolünü bilmek bizi mutlu ediyor.

Kolombiya'daki diğer üye örgütümüz Sintravidricol'den ve -ICEM ve Kuzey Amerika Çelik İşçileri Sendikası ile birlikte- Ross International adlı bir başka şirketi birden çok fabrika için eşzamanlı olarak toplu sözleşme masasında sosyal diyaloga razı etmeyi başarmasından da söz etmeliyim.

Nepal, Gine ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nin de içinde bulunduğu bir dizi ülkeden iyi haberler verebilirim. Bu ülkelerdeki örgütlerimizden kardeşlerimiz burada bizimle birlikteler. Ülkelerindeki insanların demokrasiye ve daha iyi bir geleceğe kavuşması için harcadıkları çabadan ötürü onları kutlamak istiyorum.

ICEM sizlere verilen destekte oynadığı rolden ötürü onur duyuyor ve Kongre'deki herkes adına diyorum ki bu destek sürecek.

Dayanışma çalışmalarındaki en son başarımızdan da söz etmek istiyorum. Daha geçen hafta, Pakistan sendikası WAPDA'nın Genel Sekreter Yardımcısı'nın serbest bırakıldığı haberini aldık. Sendika mektubunda tahliyeyi mümkün kılan dayanışma mesajları için hepinize teşekkür ediyor.

Üyemiz olan birçok örgüte kapasitelerini geliştirmeleri için, değişen koşullara uyum sağlamaları için ve yeni sorunların üstesinden gelmeleri için sağladığımız yardım da bir o kadar önemli. Son kongre döneminde, değişik bölge ve ülkelerdeki bu sorunların ele alınması için, ICEM, çok sayıda projeyi destekledi, birçok deneyim ve bilgi alışverişi programı örgütledi ve çok sayıda atölye çalışması ile konferans düzenledi.

Bunların çoğu dayanışma destek kuruluşlarının yardımıyla mümkün oldu. Başkan'ın açış konuşmasında ifade ettiği şükran duygusunu burada ben de vurgulamak istiyorum.

Bu yıl ICEM'in özel ilgi gösterdiği ülke Irak oldu. Başkan Zokwana ve ben sektörümüzdeki Irak sendikalarının yöneticileriyle bir süre önce Ürdün'ün Amman kentinde görüştük. Her ikimiz de bu çalkantılı dönemde Irak sendikalarının işçilere olduğu kadar genelde Irak halkına da umut veren ilerici bir güç olduğu kanısındayız. Öte yandan, bu rolü oynamaya devam etmeleri için, bizlerin dayanışmasına ve yardımına acil ihtiyaçları var.

Irak yönetiminin Saddam'ın Sendikalar Yasası'nı hâlâ yürürlükte tutması utanç verici bir şey. Bu yasa petrol sektörünün de içinde yer aldığı kamu sektöründe sendikal faaliyeti yasaklıyor. Demokrasi sloganıyla ülkeye geldiğini iddia eden işgal kuvvetlerinin bizim protestolarımız karşısında sessiz kalması ve bu acımasız düzenlemeyi yürürlükten kaldırmak için parmağını oynatmaması ise daha da utanç vericidir.

Iraklı arkadaşlarımızın meşru sendikal hakları için, doğal kaynaklarının korunması için, barış ve güvenlik için ve Irak halkının tümünün refahı için verdiği mücadelenin ICEM''in gündemindeki en öncelikli konu olması gerektiği ve olacağı konusunda hepinizin hemfikir olduğundan eminim.

Aslında bu kongrede Irak üzerine bir karar var ve bu karara oybirliğiyle destek vermenizi rica ediyorum.

Evsahibi ülke Tayland'daki gelişmeler konusundaki karar da desteğinizi hak ediyor.

Bu hafta başında Başkan Senzeni, Başkan Yardımcısı Japon Ochiai, Tayland sendikalarının yöneticileri ve ben Tayland'ın Çalışma Bakan Yardımcısı'nı ziyaret ettik. Demokratik seçimlerin bir aya kadar, 23 Aralık'ta yapılması gündeme alınmış olsa da, Tayland halkının yönetimde demokratik temsili konusundaki kaygılarımızı dile getirdik. Ayrıca, Tayland'daki sendikal hak ihlalleriyle ilgili kaygımızı da vurguladık.

Bildiğiniz gibi, ICEM Kongresi'nin Bangkok'ta yapılmasına 2004'te karar verildi. Bir yıl önceki askeri darbeden sonra birçoğunuz kongrenin Tayland'da yapılacak olmasını haklı olarak sorguladınız. Şunu söylemem gerekiyor: Bu konuyu Tayland sendikalarına danıştık. Onlar bizim varlığımızın onlar için ve tüm Tayland emekçi halkı için -demokrasinin, sivil hukukun ve en önemlisi, bütün yönleriyle sendikal faaliyetlere katılma hakkının son derece önemli olduğu konusunda- bir sembol olacağını vurguladılar.

Taylandlı arkadaşlarımızın kongremize evsahipliği yapma istekleri ve bunun için harcadıkları emek, bence, ICEM'in geçen kongre döneminde Tayland'da yapmış olduğu örnek çalışmanın göstergesidir. Bu çalışmanın bir bölümü sizlere verilen belgelerde görülüyor. Darbe öncesi rejimin ve şimdi de askeri rejimin Tayland'daki elektrik sisteminin özelleştirilmesi yönündeki uygulamalarına direnme konusunda üyemiz EGAT-LU'nun yürüttüğü olağanüstü çalışmadan da söz etmeliyim.

Bugün aramızda Tayland'dan bir başka sendika da var: Devlet İlaç İşçileri Sendikası. Ulusal ilaç şirketinde çalışan işçileri temsil eden bu sendika da ciddi bir özelleştirme sorunuyla karşı karşıya. Kongreden Taylandlı arkadaşlarımıza yalnız olmadıkları, ICEM'deki herkesin onların yanında olduğu mesajını vermeliyiz.

Burma'da üye örgütümüz olmamasına rağmen, ülkedeki son olumsuz gelişmeler ICEM'i alarma geçirdi. Burma buradan sadece 150 kilometre uzakta. Baskıcı askeri rejime karşı ITUC'un başlattığı kampanyaya destek vermek vermek üzere, Japonya'daki üyelerimizin sunduğu Burma'ya ilişkin bir önergeyi daha sonra görüşeceğiz.

Japon arkadaşlarımız Asya-Pasifik Bölgesi'ndeki sendikalara yardım konusunda bize çok destek verdiler. Bu konuda onlara şükran borçluyuz. Bu bağlamda, sözgelimi, zengin kaynaklara sahip, çokuluslu şirketlere ucuz işgücü sağladığı için özellikle maden, malzeme ve kâğıt sektörlerine uluslararası yatırımcıları çeken Endonezya'da güçlü sendikalara belirgin bir ihtiyaç var.

Asya-Pasifik Bölgesi'nin güçlü sendikalara ihtiyaç duyulan diğer yörelerinde de ICEM'in varlığını hissettirmesi gerekiyor. Aynı durum özellikle şu bölgeler için de söz konusu: Latin Amerika, Alt Sahra Afrikası, Ortadoğu ve Kuzey Afrika, Trans Kafkaslar, Hazar Bölgesi, Doğu ve Orta Avrupa ve Türkiye.

Hazar Bölgesi'nde, enerji sendikalarıyla birlikte ICEM, bir petrol ve gaz işçileri ağı kurmak üzere bir araya geldiler. Ağ bölgedeki üretici ve boru hattının geçtiği ülkelerdeki (Azerbaycan, Gürcistan, Türkiye ve özellikle Rusya'daki) ICEM üyesi örgütleri bir araya getiriyor. Üye örgütlerimize bu ağdaki çalışmaları nedeniyle teşekkür ediyorum.

Hazar bölgesinde taşeron işçilerinin ilk kez örgütlenmesinde Hazar sendika ağı önemli bir rol oynadı. Azerbaycan Petrol ve Gaz İşçileri Sendikası'nın bu konuda yaptıklarıyla gurur duyuyoruz. Ağın oluşumundaki katkılarından ve desteklerinden ötürü Norveç sendikası Industri-Energi'ye, FES'e ve ILO'ya da şükranlarımızı sunmak istiyoruz.

Raporlarımızda buna benzer birçok destek ve dayanışma girişimi yer alıyor. Önemleri ve daha yakın zamanlarda gerçekleşmiş olmaları itibariyle, bunların birkaçından söz etmek isterim.

Ürdün'ün Amman kentinde Ortadoğu ve Kuzey Afrika sektör sendikalarına yönelik olarak yapılan konferans, her şeyden önce, ICEM'in bu bölgede yeni girişimlere hazır olduğunun ve dayanışmasının göstergesi olarak görülmelidir. Aldığımız tepkiler muazzamdı. Konferans sırasında, 11 sendika ICEM'e üyelik başvurusu yapma kararı aldı. Ne var ki bu, gelecekte dikkate almamız gereken yeni hedefler ve yeni beklentiler olması anlamına da geliyor.

Latin Amerika bölgesinden de bir dizi olumlu değişim haberleri geliyor. Bölgeden sorumlu Başkan Yardımcısı Sergio Novais ICEM'e ilgiyi ve desteği artırma konusunda bize yardımcı oluyor. Şimdi bölgeye olarak neler yapabileceğimizi acilen göstermemiz gerekiyor.

Ayrıca, Latin Amerika'da yeni bölgesel sendika federasyonları kurma girişimlerinden kaynaklanan bölünme olasılığını da kavramak zorundayız. Bu konuda vereceğimiz yanıt ancak ICEM'i daha etkinleştirmek olabilir. Bu nedenle, bizimle aynı kanıda olanları bölgedeki bu zorlukların üstesinden bizimle birlikte gelmeye çağırıyoruz.

Afrika'ya gelince, Dürüstçe belirtmeliyim ki bu bölgedeki üye örgütler son yıllarda kendilerini ihmal edilmiş ve hatta saygısızlık görmüş hissediyorlar. Güney Afrikalı arkadaşlarımıza, özellikle Başkanımız Senzeni Zokwana'ya ve sendikası Güney Afrika Maden İşçileri Sendikası'na bölgedeki üye örgütlerimizi bir arada tutma konusundaki çabalarından ötürü gerçekten şükran borçluyuz. ICEM'in bu konuda çok daha fazla çaba harcaması gerektiği konusunda onlarla aynı kanıdayım.

Birçok Afrika ülkesi özellikle maden ve enerji sektörlerinde uluslararası yatırımcıların hedefi durumunda. Bu olgu birçokları için bir sorun olmasına rağmen, bu ülkelerin ancak birkaçı bu zorluklarla baş etmeye hazır. Sözgelimi Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nde olduğu üzere, sendikal hareketteki bölünmüşlük gibi örgütsel sorunlar çalışmaları daha da güçleştiriyor.

Bu nedenle, bölgedeki diğer sendikalarla işbirliğinde deneyimli birkaç sendikayla birlikte öncülük yapan Güney Afrika Maden İşçileri Sendikası (NUM) gibi sendikaların girişimlerini desteklemeliyiz.

Bu tür yakın bir işbirliğinin sözgelimi Latin Amerika gibi diğer bölgeler açısından da yararlı olacağına inanıyorum. Aslında, bunun benzer yatırımların olduğu bütün alanlarda geçerli olduğu kanısındayım.

Yeraltı maden işkolundaki bu patlama dünya ölçeğinde. Bu olumlu bir şey. Öte yandan, ne yazık ki sektörde sermaye yatırımlarının getirisinin daha da hızlanması gibi eşzamanlı bir trend de söz konusu. Bu ise iş sağlığı ve güvenliği alanında gözlenen ihmallerin artmasına yol açıyor.

Bütün dünyadaki maden kazalarını biliyorsunuz. Bu alanda yapacağımız çok iş var.

Artan talep ve doğal kaynakların fiyatlarındaki tırmanış nedeniyle kârları artan yatırımcılar ve şirketler, işçilerin hayatını ve sağlığını koruyacak güvenlik önlemlerine para harcayacak güce kesinlikle sahipler. Bu konuda kuşkuya yer yok. Ayrıca, yeni iş sağlığı ve güvenliği mekanizmalarının kurulması ve desteklenmesi konusunda ülkelerin yönetim makamlarını sorumlu tutmak da bizlerin görevi. Şirketlerin yanı sıra ülkeler ve onların yönetimlerinin de işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini koruması gerekiyor.

Daha önce değindiğim üzere, birçok ülke sözgelimi ILO'nun 176 numaralı Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi'ni henüz onaylamış değil. Bu ülkelerin bu sözleşmeyi onaylamaya hazır olmaları gerekiyor.
Madencilik sektöründe her yerde işçilerin sendikalarca temsil edilme ve korunma haklarının sağlanması da gerekiyor. İki hafta kadar sonra yapılacak bir konferansta, bu nedenle, madencilik sektöründe iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili bir kampanya başlatacağız. Bu konuda başarı sağlamak için de hepinizin desteğine ihtiyacımız var. Bu alanda ILO'nun yanımızda olduğunu bilmenin önemli olduğunu burada vurgulamam gerekiyor.

Küresel madencilik endüstrisi ve elbette tüm diğer endüstriler, sektörlerindeki insanlara özen gösterdiklerini ortaya koymak ve çevre sorunlarını açık ve ilerici bir anlayışla ele almak zorundalar.

Karşı karşıya olduğumuz çevre sorunları küreseldir ve küresel olarak ele alınmalıdır. Sendikalarımızın üyeleri, sadece işlerinin geleceği için değil, yaşam kalitesi için de, bu son derece önemli konuda sesimizi yükseltmemizi bekliyorlar.

ICEM'in geçen yılki Dünya Enerji Konferansı'nda, delegeler, ICEM'in sürdürülebilir gelişme üzerine tartışma başlatmasını ve politika geliştirmesini istediler. Bu politika ICEM'in ilgili olduğu bütün sektörleri kapsamalıdır, çünkü iyi bir çevre politikası kimya sektörünü, kâğıt sektörünü, malzeme sektörünü, kauçuk sektörünü ve işçileri temsil ettiğimiz bütün diğer sektörleri etkileyecektir.

ICEM'in küresel tartışmada anlamlı bir rol oynamaya hazır olduğu kanısındayım. Bu, elbette, UNEP'in başlattığı uluslararası bir girişim olan ve sosyal tarafların geniş kapsamlı diyaloguna önemli bir fırsat yaratan Uluslararası Kimyasal Madde Yönetimine Stratejik Yaklaşım'a (SAICM) katılımımız için de geçerli.

Bu konuda ilerleme sağlanmasında belirleyici olan, kimya sektöründeki uluslararası işveren örgütünün bizimle ortak çalışma konusunda açık bir yetkiye sahip olmasıdır. Beş yıl kadar önce Üçlü Sorumluluk Girişimi'nin başına gelenleri, girişimin sonuçta ABD kimya şirketleri tarafından engellenmesini unutmuyoruz.

Çevre bağlamında yaklaşmak önemli olduğu kadar, sürdürülebilir gelişme bağlamında çözüm arayışına girdiğimizde, konuya daha geniş yaklaşmayı sürdürmemiz de gerekiyor.

Dünya ölçeğinde yoksulluğu yenmezsek, temiz bir çevre için ve iklim değişikliğini zaptu rapt altına almak için verdiğimiz savaşı kaybedeceğiz.

Üyemiz olan örgütlerden birçoğu üyelerine asgari bir ücret sağlayabilmek için hâlâ mücadele veriyor. Birçok ülkede sözgelimi küçük ölçekli madencilik ya da elmas ve değerli taş sektörlerinde durum böyle. Bizler de üzerimize düşeni yapmalıyız. Yoksulluğun yarattığı yıkıma karşı savaşmak için sürekli eylem ve kapsamlı dayanışma gerekiyor.

HIV/AIDS olgusu ise sadece birçok ülkedeki bir insanlık trajedisi değil, geleceğimizle ilgili bir sorun.

HIV-AIDS projemizle Afrika'da ilerleme kaydettik. Birçok alt-Sahra ülkesinde ulusal koordinatörlerden oluşan son derece özverili bir ekibimiz var. Bu ekip HIV-AIDS belasının bir işyeri sorunu olduğunu biliyor ve sorunu işyerlerindeki bilinçlendirme ve eğitim kampanyalarıyla alt etmeye çalışıyor.

Bu alandaki çalışmalarımızı bir süre sonra Hindistan'a ve Kolombiya'ya da taşıyacağız. İsveç'teki LO-TCO Sekretaryası'na ve Hollanda'daki FNV Mondiaal'a bu projeyi cömertçe desteklemeleri nedeniyle içten şükranlarımı sunuyorum.

Bir başka yeni mücadele alanı ise son zamanlarda özel sermaye ve serbest yatırım fonlarıyla ilgili politikalar nedeniyle sürdürülebilir gelişme konusunda ortaya çıkan kuşkulardır. Bazı şirketlerin açgözlülüğü -ki bu fonlardan bazılarını ilgilendiren tek şey acil nakit kazançtır- birçok şirketin felç olmasına yol açtı. Üstelik, bu şirketlerle birlikte istihdam olanakları da yıkıma uğradı.

Bu sorunlar, faaliyet gösterdiğimiz işkollarında bütün gücümüzü seferber etmemizi gerektiren zorlukları muazzam bir biçimde artırıyor.

Şirketlerin yeniden yapılanması, şirket portföylerinin etkinleştirilmesi, şirket birleşmeleri ve iktisapları, bütün bunlar dünyanın her yerinde sendika temsilcileri açısından neredeyse rutin sorunlar haline geldi.

Bütün bu sorunlar sektör sorumlularımızın, araştırma ve iletişim ekibimizin gündeminde ve ayrıca, sektör konferanslarımızdaki tartışmalarda son derece önemli bir yer tuttu.

Bu konuda şirket ağlarının oynayabileceği önemli rolü tekrar vurgulamak istiyorum.

Özellikle kâğıt, kauçuk, malzeme ve alüminyum sektörlerinde taşeron uygulaması, acilen küresel olarak ele alınması gereken önemli bir sorun olmuştur. Son birkaç yıldır bu mesajı açıkça alıyorduk ve ilk adım olarak, kâğıt sektöründeki sendikaları bir araya getiren olağanüstü bir toplantı düzenlenmesini sağladık.

ICEM, Stora Enso'nun Finlandiya ve İsveç kâğıt sendikalarına yönelik saldırılarına karşı küresel dayanışma koordine ediyor. Kâğıt sektöründe aktif yönlendirici (proaktif) davrandık ve sadece kâğıtta değil, faaliyet gösterdiğimiz bütün sektörlerde bu tutumu sürdüreceğiz.

Bu hafta düzenlediğimiz bir başka konferans ise düzensiz istihdam ve taşeron işçiliği üzerineydi. Katılımcıların sayıca çokluğu -260 katılımcı- bu konunun önemini gösteriyor.

Bu, son kongremizden bu yana bu konuda düzenlediğimiz üçüncü konferans oluyor. Konuyu gündemimizde başa almaya o kongrede karar vermiştik.

Düzensiz istihdam ve taşeron işçiliği ICEM'in gündemindeki yerini koruyor. Bu kampanya çerçevesinde, konuyla ilgili müzakereciler yetiştirmek üzere ulusal ve yerel atölye çalışmaları düzenledik, dağıtmak üzere materyal ve belgeler hazırladık ve ICEM web sitesinde konuyla ilgili 190'ın üzerinde yazı var.

Yarattığımız etki açık: Latin Amerika başta olmak üzere, birçok ülkedeki üye örgütlerden bu tehdide toplu pazarlık ya da yasalar yoluyla gösterdikleri tepkilerle ilgili olumlu haberler alıyoruz.

ICEM düzensiz istihdam konusunda küresel sendikalar düzeyinde öncülük yapıyor. Daha geniş, çok-sektörlü bir bağlamda, ana soru şudur: 'İş, toplu pazarlığa, örgütlenmeye ve sendikanın tanınmasına engel oluşturan hangi ilişkiler çerçevesinde yapılmaktadır?'

Bu ekip çalışması, küresel federasyonlar arasında gelişmekte olan köklü işbirliğinin sadece bir örneğidir. ICEM ile diğer küresel federasyonlar (özellikle IMF, BWI, ITGLWF, ITF, IUF, UNI ve PSI) arasında daha başka ortak etkinlikler, girişimler, dayanışma eylemleri, ağ ilişkileri ve hatta ortak küresel çerçeve sözleşme müzakereleri, imzası ve uygulaması gerçekleştirildi.

Bütün bunların yanı sıra, daha fazlasını yapmamız gerektiği ve yapabileceğimiz kanısındayım. Bu nedenledir ki Yönetim Kurulu'nun Kongre'ye sunduğu ve önümüzdeki iki gün boyunca görüşeceğimiz önerilere tamamiyle katılıyorum. Bu itibarla, diğer küresel federasyonlarla daha sistemli bir işbirliğine yönelik olarak son zamanlarda yaptığımız hazırlık çalışmaları konusunda sadece kısa bir bilgi vermekle yetiniyorum.

Brüksel'deki genel merkezimizin bulunduğu binanın sahipleri (kooperatif ortakları) binayı satmaya karar verdiler. Bu arada, satın alan kişiyle imzalanan anlaşma gereğince, binayı en geç Haziran 2008 sonuna kadar boşaltmamız gerekiyor.

Yarınki Kongre çalışmalarında, bu bağlamda önerilen Cenevre'ye taşınma konusunda bir karar almamız gerekiyor. Önergedeki gerekçeleri elbette okumuşsunuzdur. Onun için, sadece şu noktayı eklemekle yetiniyorum: Uluslararası Metal İşçileri Federasyonu Cenevre'deki binasında bize bir çalışma mekânı sağlayabilecek.

Mali açıdan, bina sahiplerinin cömertliğine şükran borçluyuz. Kooperatif ortaklarının binanın satışından elde edilecek paranın bir miktarını Cenevre'ye taşınma giderleri için ayırma kararı, bütçemize fazladan bir yük yaratılmamasını sağlayacak. Bu sayede, bizimle birlikte Cenevre'ye gelecek personelimize teşvik maksadıyla bir olanak sağlayabileceğiz ve haklı nedenlerle gelemeyenlerin de maruz kalabilecekleri sosyal zorlukların gerektireceği giderleri karşılayabileceğiz.

Bizim Cenevre'ye taşınmamız halinde, kardeş örgütümüz EMCEF'in Avrupa'nın başkenti Brüksel'de kalmasının anlaşılır bir nedeni olduğunu kabul ediyorum. Bu nedenle, Kongremizde yarın konuşacak olan EMCEF Genel Sekreteri Reinhard Reibsch'la aynı kanıdayım: Bu taşınmanın iki örgüt arasındaki önemli ve değerli işbirliği üzerinde olumsuz bir etki yaratmamasını birlikte sağlamalıyız.

Aslında, bu ilişkiyi güçlendirmek için daha da fazlasını yapmamız gerektiği konusunda ortak bir anlayış var. Sözgelimi Avrupa'yla ilgili gelişmeler ve politikalar konusunda bilgi akışını ICEM iyileştirebilir ve iyileştirmelidir. Avrupa'nın REACH'le ilgili düzenleyici kurallarının dünyanın başka bölgelerindeki kimya sanayisi üzerindeki etkisi bunun örneklerinden sadece biridir.

Orta Avrupa'da EMCEF'le birlikte başka şeyler de yapabiliriz. EMCEF'le işbirliği yapabileceğimiz alanlardan biri, Orta ve Doğu Avrupa'daki üye örgütlerimiz arasındaki diyalogun artırılmasıdır. Ortak çaba harcamamız gereken bir başka alan ise Akdeniz Bölgesi, Balkanlar ve Türkiye ile ilişkilerdir.

Bu konuda, elbette, Avrupalı üyelerimizin sağladığı önemli desteği vurgulamam gerekiyor. Sadece Avrupa'da değil, dünyanın değişik yerlerindeki sendikaları cömertçe destekliyorlar. Bu konuda şükranlarımızı hak ediyorlar.

Toplumsal cinsiyet alanındaki çalışmalarımıza da, her zaman olduğu gibi, büyük önem vereceğiz. Bu Dördüncü Kongre'nin sloganı olan “Küresel Birlik, Küresel Eşitlik”i aslında ICEM Kadın Komitesi geliştirdi. Bu bayrağı gelecek kongre dönemine kadar taşımak bize gurur verecek.

ICEM ve onun Kadın Komitesi ile EMCEF ve Almanya'dan IGBCE, Türkiye'deki üyemiz Petrol-İş ve Antalya Serbest Bölgesi'ndeki cesur kadın grevcilerle güçlü bir dayanışma sergiledi. Geçen Mart'taki Dünya Kadınlar Günü'nde Novamed kadınlarının mücadelesini bütün dünyaya duyurduk ve Dünya Kadınları bu çağrımıza cevap verdi.

Memnuniyetle bildirmek isterim ki uyuşmazlık çözülecek gibi görünüyor.

Eğer şirket kadınların haklı taleplerini sonunda kabul eder ve sendikayı tanırsa, çözüme destek verenler gurur duyabilir.

Ama, her şeyden önce, Novamed kadınlarının kararlılığı ve cesareti hepimize gurur veriyor. Onların mücadelesi dünyanın her yerinde hepimize bir işaret veriyor: Sendikalarımızda ve ICEM'de kadınların oynadığı önemli rolü vurguluyor.

Mücadelemize verdikleri dinamik katkıdan ötürü Evgenia Esenina'yı ve bütün ICEM kadın grubunu kutlarım.

Aynı zamanda, hepinizi kadınlara destek vermeye çağırıyorum. Bu sayede rollerini yerine getirebilecekler. Onların ICEM'in faaliyetlerine katılabilmesini sağlamak hepimizin görevi.

Sonuç olarak şunu tekrar vurgulamak istiyorum: Elde ettiğimiz her şey ortak çabalarla elde edildi. Bu nedenle, bu kongrenin sloganı çerçevesinde birlikte çalışmaya devam edelim. Küresel eşitliğe ancak küresel birlikle ulaşacağız.

Teşekkür ederim.